Seçme Alıntılar


GÜÇLÜ KADINLAR

Hayatım boyunca boyle yasadım, dimdik ayakta ve guclu. Birilerine muhtac olmak en buyuk fobim haline geldi. Kimsenin onunde aglamadim, aglamak icin gizli koseler aradim hep. Zamanla aglamayı da unuttum zaten. Simdi kızıma da ayni seyi ogretiyorum, guclu ol diyorum, guclu ol ki kimse seni vuramasin sirtindan. Onun bunun kol cantasi gibi oradan oraya surukleyecegi, vasifsiz biri olma. Kendine yetmeyi bil. Evet belki zamansiz sarkıp burusacagiz ama olsun, en azindan bir benligimiz olacak. Sabah nette bir yazı okuduktan sonra tam benim icin yazılmıs, beni anlatmis dedim kendi kendime ve burada siz dostlarimla da paylasmak istedim. AYLİN KOTİL SARIGÜL'ün asagıdaki yazisini okuyun bakalim; siz nasil bir kadinsiniz ?
"Güçlü kadınlar vardır, her işlerini kendileri halletmeye çalışan.. Anne babaları... tarafından böyle yetiştirilen. Onlar kendi paralarını kendileri kazanmak isterler. Evdeki tüm tamirat, tadilat işlerinden anlarlar. Bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam ettirebilirler. Faturalarını kendileri yatırırlar. Hemen hemen tüm işlerini kendileri yaparlar. Hatta etraflarının yükünü de üstlenirler. Özgürlüğü severler, dik durmayı da, güçlüdürler çünkü...
Âşık olduklarında hissederek yaşarlar. Aşklarına kurallar koymadıkları gibi büyük beklentilere de girmezler. Sevdiklerine problem çıkarmazlar. Bütün gün çalışıp durduktan sonra, akşamları yorgun da olsalar sevgilileri buluşalım dediğinde, hemencecik hazırlanıp sevgililerinin onları evden almalarına gerek kalmadan, o her neredeyse onun olduğu yere giderler.
Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz yaşadıkları sıkıntıdan, yansıtmazlar çünkü. Para var mı, işyerinde sıkıntı mı oldu, birine canı mı sıkıldı, hiç bunlarla yormazlar birlikte oldukları erkeği. Çünkü istemezler kimse onlara acısın. Sonra da bir bakarlar ki, bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın karşılığında gerçekten de kimse onlara acımaz. Bu durum zamanla gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali yaşam tarzına dönüşür. Ezkaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar, bu sefer de sorunlu kadın, kaprisli kadın, tahammül edilmez kadın damgasını yerler. Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz bu güçlü kadınlar! Terk eden erkek de bilir onun ne kadar güçlü olduğunu ve onsuz da yaşayabileceğini, içinde yaşadığı fırtınalardan bihaber. Sonra bir dosttan, eşten, ya da tanıdıktan duyarlar ki onu terk eden erkek gitmiş, muhtaç yaşamak zorunda olan biriyle beraber olmaya başlamış. Erkekler çok severler böyle kadınları. Birinin ona muhtaç olduğunu görmek bir çok duygusunu okşar erkeğin. Onlara kendini erkek gibi hissettirir! Bu zayıf kadınlar erkeklere bağımlıdır.
Mesela fatura filan yatıramazlar, anlamazlar çünkü. Nereden yatırılır onu da bilmezler. Ev ya da yemek alışverişi de yapmazlar, çünkü taşıyamazlar onca torbayı. Hep yorgun olurlar, bütün gün spor salonları, kuaför, o mağaza, bu mağaza gezerler. Akşama yemek yapmaya fırsat bulamazlar. Akşam eşleri eve geldiğinde, bugün nereye yemeğe gidelim, diye sorarlar. En kötü ihtimal dışarıdan yemek söylerler. Zayıf kadınlar doğurdukları çocuğa bakacak gücü de kendilerinde bulamazlar, pamuklar içinde yaşamaya alışmışlardır bir kere. Kendilerini hep altın tepsi içinde sunarlar. Huysuzluk da ederler, ama bu erkeğin hoşuna gider, çünkü kadın ona muhtaçtır, söylenmeyen güçlü kadının aksine, hiçbir şeyi beğenmedikleri gibi devamlı da mutsuzdurlar. Pek teşekkür etmezler, kıskançlık krizlerini de severler Kocasının ve sevgilisinin hayatlarını karartırlar. Erkekler bu kadınları asla terk edemezler. Çünkü o güçsüz, kırılgan bir kadındır. Ayrılırsa kurda kuzuya yem olur. Koruyup kollanmalıdır her an o!.
Zayıf kadınlar hiç çökmez, buruşmaz ve yıpranmazlar. Ancak işin ilginç yanı her zaman daha değerli olanlar da onlardır. Ve geride kalan güçlü kadınlar tüm bunların nasıl gerçekleşebildiğine sadece bakakalırlar."

AYLİN KOTİL SARIGÜL 'den alıntıdır.

 




Bir Sarı Lira Gibi Ömür ...

Yeni telaşlarla yoğurulurken yeni gün, dünün teri sinmiş bugüne. Oraya koş, buraya git, onu ara, bunu bul, vakit hiç geçmiyor derken bakmışızki ömür bitmiş. Yazıya boyle yorgun bir dille başlamak ne kadar doğru bilmiyorum ama bu aralar hem bedenim hem de gönlüm yorgun. Kızımın okul koşturmaları, sınavlar, destekler, hatta bahceye dikilecek cicekler icin peysajcilarla cebellesmek, herseyi onceden bilip, soruna cozum getirmek, bir de uzerine 15 gun sonra cikacagimiz Amerika seyahati. Bu aralar sanırım bunların hepsi bana biraz fazla geliyor. Eskiden çalışmayı yorgunluk sanırdım, oysa evde olmak daha zormuş. O zamanlar "ben de calışıyorum canım, hayat musterek" derdim ama simdi evdeki ayarlamalardan, ilkokul 4. sınıf derslerine, bahcivandan, banka memuresinin aranmasina kadar her iş bana bakıyor ve "aman bunda da ne var, yedigin onunde, yemedigin ardında, ev kadınlığı ne kadar zor olabilirki " diyen ve kendileri hala çalışmakta olan arkadaşlar. Ama bana dokunan bunları soylemeleri degil ki, onlara anlatamamak. Ben de en kolay cevabı buldum sonunda. " Allah size de boyle bir hayat versin insallah" diyorum. Artık dua mı, beddua mı siz karar verin :)) (Bunu soylerken ki yüz ifadesi ve sesteki vurgulama cok onemli ama :)
Neyse bu kadar pesimistlikten sonra, bu yazdiklarimla cok bagdasan ve yazilarini cok sevdigim Can Dündar'ın bir şiirini paylaşmak istedim. Son olarak ta "umarım herkes hakkettigini yaşar" diyorum ve satırları Can Dündar'a bırakiyorum.
Sevgiyle kalın.

Bir sarı lira gibi ömür.
“Yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek” dediği gibi şairin,
O telaşla bırakın Paris yolunda ılık rüzgarla taramayı saçlarınızı,
Sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz.
Gözümüz saatte söyleştik hep, koşuşur gibi seviştik,
Yarışır gibi çalıştık.
Hep yetişilecek bir yerler, aranacak adamlar, yapılacak işler vardı.
Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin terine bulaştı.
Başkalarının hayatı, bizimkini aştı.
Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine, kuşluk vakti, kızarmış ekmek kokusu veya yavuklu busesiyle uyanma düşlerini hababam erteledik.
20’li yaşlardayken 30’lara kurduk saatin alarmını, 30’larımızda 40’lara, belki sonra 50’lere…
Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat, kuşlukta uyanma fırsatı sunduğunda size, artık uyku girmez oluyor gözlerinize.
Doyasıya söyleşmek, telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda, söyleşecek, sevişecek kimsecikler kalmıyor yanınızda.
Özenle sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz, vakit gelip sandıktan çıkardığınızda, bir de bakıyorsunuz ki, tedavülden kalkmış.

CAN DÜNDAR




Seçimini Bileceksin...


Ne olmasını bekliyorsun? Hayatın sana ne sunmasını bekliyorsun? Dün akşam hayalini kurduğun şeylerin, sabah olunca gerçekleşeceğini mi umuyorsun? Sistem böyle çalışmıyor! Düşünce gücü, metafizik, parapsikoloji, din, matrix, secret, yoga, meditasyon, aklına her ne geliyorsa, neye inanıyor ve peşinden gidiyorsan, hepsi b...ir yerde tıkanıp kalacaktır!Ummakla, dilemekle olmuyor, ayağa kalkacaksın! Her şeyden önce farkına varacaksın! Hangi öğretiye inanırsan inan, üstün körü anlamayacaksın. Bir bilgiyi gerçekten hayatında uygulayamıyorsan, o bilgiye sahip olduğun yanılgısına kapılmışsın demektir. Kendini kandırmayacaksın!Gerçekleri anlayacak, sonu her ne olursa olsun kabul edeceksin. Bazen bildiklerin, öğrendiklerinin acı verir. Onu da yaşayacaksın. Önce kendinin, ne olduğunun, nelere sahip olduğunun, gücünün, yeteneklerinin, bu hayata neden geldiğinin farkına varacaksın.Hayatını, gereksiz şeyler uğruna harcamayacaksın. Kalbinde yaşadığın her duyguyu aşk sanıp, peşinden çöllere düşmeyeceksin. Aşkın adını ağzına almadan önce, uzun uzun düşüneceksin. Yüreğinle yüzleşeceksin. Sevgiyi, tutkuyu, şehveti, alışkanlığı, çekimi, aşkı birbirinden ayırt edeceksin.Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin senden daha önemli olduğunu düşünmeyeceksin. Bedenine, ruhuna, aklına sahip çıkacaksın. Hak etmeyenin ardından yas tutup, bunu da aşka bağlayıp, aşkın şanını kirletmeyeceksin. Kendini tanıyacaksın, hem de çok iyi tanıyacaksın! Kimleri, neden ve niçin seçtiğini bileceksin... CAN YÜCEL

1 Haydi Yorumlayalım:

nesrin dedi ki...

Canim sana hayirli yolculuklar. Döndügünde görüsürüz.

Yorum Gönder